OKU,OKU,OKU

  • 9.01.2011 00:00

 

     Ankara’da  ABD  İowa Üni. Psikiyatri Bölümü başkanı Prof. Dr.  Nancy Andreasen’in konuşmacı olduğu bir konferansa katılma fırsatı buldum. Prof. Andreasen  psikiyatri camiasınca çok iyi bilinen iki ders kitabı yazarı olmanın yanı sıra, bugüne kadar 600 bilimsel makalenin ve 15 kitabın yazarlığını üstlenmiş ünlü bir bilim kadını…

 

      Halen normal beyin gelişimi ve yaşlanma, bunların yanı sıra şizofreni gibi hastalıklar ile ilgili çalışmalarda yapısal manyetik rezonans ve fonksiyonel manyetik rezonans dahil olmak üzere farklı nöro-görüntüleme yöntemlerini uygulamaktadır. Yine yaratıcılık, duygudurum bozuklukları ve şizofreni alanlarında çalışmalar yürütmüştür. Prof. Dr. Nancy  Andreasen aynı zamanda İngiliz dili edebiyatı konusunda yardımcı doçentlik ünvanı sahibidir…

 

      Ve bugünkü toplantıda kendisinin hem bilimsel yönü hem de edebi yönünü bir arada görme fırsatı bulduk.   Sunumunun ilk bölümünde beynin görüntüleme yöntemleri ile yapılmış çalışmalarından örnekler sundu… Yani psikiyatrinin somut bilimsel verilerinden söz etti… Bu son derece pozitif bilimsel verilere dayalı konuşmasında evet çok bilgili bir hoca ile karşı karşıya olduğumuzu hissettik… Ta ki konuşmasının ikinci bölümünde Sunay Akın ile sohbet tarzı yaptığı söyleşiyi izleyene kadar … Ardından tüm hislerim ve düşüncelerim değişti… Çünkü artık Prof. Nancy Andreasen ‘in  edebiyatçılığı ile ortaya çıkan sanatçı, derin yönü ile karşımda sıradan bir bilim adamı değil; arkaplanda  çok güçlü bir donanıma sahip bilge bir hoca vardı… Ve amacı beynin yaratıcı gücünü beyin görüntüleme yöntemleri ile ortaya koyarak gelecek nesillere ışık tutmaktı… Hocamız psikiyatrik hastalıklarına rağmen  yaratıcılıkları ile tarihte ön plana çıkmış ünlülerden oluşan bir slide-sunumu ile konuşmasına son verdi… Slide show da ünlülerden kimler yoktu ki John Steinbeck,  Beethoven, Lincoln, Gorki, Van Gogh…

 

      Sunay Akın’a gelince sahneye hakim, dinleyicilerle interaktif, enerjik, mizahi yönden zengin  güzel bir sunum yaptı… Konuşmasında çocukluğunda sürekli soru soran sorgulayan bir çocuk olmasından dolayı herkes tarafından sorunlu bir çocuk olarak algılandığını; bu yüzden psikiyatriste   götürüldüğünü ve psikiyatristlerle tanışmasının bu yüzden çok eskilere dayandığını belirtti… Ardından Piri Reis’in ünlü dünya haritasının Topkapı sarayında nasıl bulunduğu öyküsüne değindiği konuşmasında; Piri Reis’in o zamanlarda çizdiği dünya haritasındaki ölçülerin bugünkü ölçülerle birebir örtüştüğü; bu yüzden o zaman diliminde böylesine bir haritanın nasıl çizildiğinin bir türlü anlaşılamadığı; ancak haritanın alt sol köşesinde yer alan yazılarda Piri Reis’in bu haritayı çizmeden önce okuduğu ve faydalandığı kaynaklara yer verdiğini; buradan da Piri Reis’in ne kadar çok okuduğu; okuduğu şeyleri hayallerinde canlandırması ile kağıda döktüğünü ve böylece bu muhteşem eseri ortaya koyuş öyküsünü dinlemek çok keyifli idi… Dolayısı ile Sunay Akın tarafından okuma ile edinilen bilgilerle hayal dünyasının nasıl genişlediği ve bunun da yaratıcılık sürecindeki etkisi çok güzel öyküler halinde dile getirilmiş oldu… Okumadan söz ederken gösterdiği  bir fotoğraf gerçekten çok etkileyici idi… Fotoğraf 2.dünya savaşı sonrası Almanya’da yıkılan bir kütüphaneye rağmen yıkıntılar içinde ayakta kalan raflardan kitap arayan ve ayakta kitap okuyan insan görüntülerini  içeriyordu…Yine Sunay Akın’ın bugünün Finlandiya’sında 250.000 nüfuslu bir şehirde nüfusun yarısı kadar müze olduğu bilgisini aktarması da gerçekten çok ilginçti…

 

      Toplum olarak fazla kitap okumaya ve müze gezmeye düşkün olmadığımızı biliyorum…Bunlar çocukluktan itibaren geliştirilmesi gereken alışkanlıklar olmalı…’’Geçmişini bilmeyen geleceğini yönlendiremez’’; dolayısı ile her fırsatta ailemizle, arkadaşlarımızla  buluştuğumuzda alışveriş merkezleri veya kafeteryaları sık ziyaret yerine en azından araya bir müze gezisi eklemek hiç fena olmasa gerek…Okumaya gelince ‘’oku,oku,oku…’’

 

      Prof.Nancy’nın yaptığı gibi  önce edebiyat okumuş,sonra Tıp okumuş,sonra araştırma yapmış, sonra yazmış ve yazdıklarını kitaplar halinde tüm dünya ile paylaşmış…Tabii ki hadi hepimiz bir Nancy Andreasen olalım demiyorum; ama okuyarak, bilgimizi arttırarak, hayal dünyamızı genişleterek neden kendi gelişimimize izin vermeyelim??  Eskiden ödül olarak almaya alışkın olduğumuz  ve çok mutlu olduğumuz kitaplar neden yeniden hediye olarak sevdiklerimize verilmesin???

 

      Evet,elimden geldiğince bilgimi, duygularımı ve yaşadıklarımı paylaşmaya çalışacağım bu köşedeki ilk yazımı bitirirken; kendim okumayı planladığım Prof.Nancy Andreasen’in Türkçeye çevrilmiş edebi eserlerinden ‘’Cesur Beyin’’ve ‘‘Yaratıcı Beyin’’kitapları ile ; keyifli zaman geçirmek ve tarihin derinliklerine gitmek için de Sunay Akın’ın kitaplarını okumayı öneriyorum…

 

    2011’in herkese ruhen ve bedenen sağlık, huzur ,mutluluk   getirmesi dileği ile…                               

                  

     hulyaensari@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız