EKONOMİK KRİZLERİN TARİHİ SÜREÇLERİ

  • 10.09.2018 00:00


     Ülkemiz çok partili hayata geçtiği dönemden bu yana çok çeşitli ekonomik krizlerle mücadele ederek bu günlere gelmiştir. Ekonomik krizin ilki Demokrat Parti iktidarının son yıllarına rastlayan 1958 yılıdır. Bu tarihte Türk Parası devalüe edilmiş ve arkasından 27 Mayıs askeri darbesi ile meşru hükümet işbaşından uzaklaştırılmış, iktidar partisinin milletvekilleri ile yöneticileri yargılanmıştır.

     Ekonomik krizin ikincisi ise 1970 yılında uygulamaya konmuş olan istikrar tedbirleri ve Türk lirasının devalüe edilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Alınmış olan ekonomik tedbirleri Adalet Partisi iktidarı uygulamaya geçirme aşamasında 12 Mart 1971 askeri darbesi ile halkın seçmiş olduğu hükümet işbaşından tekrar uzaklaştırılmıştır.

     1974 Kıbrıs harekatı sonrası ABD’nin ülkemize uyguladığı ambargo ile Türkiye yeni bir kriz ile karşı karşıya kalmıştır. 1973 yılından itibaren ülke yönetimi 10 yıl koalisyonlara terk edilmiş, bu yıllarda ülkemizin kalkınma hızında duraksama dönemi ile enflasyonlar dönemi sürmüştür. Kıtlık, yokluk ve kuyrukların olduğu 1978-1979 yılları bu ambargonun sonucunda gerçekleşmiştir.

     24 Ocak 1980 ekonomik istikrar tedbirleri ve Türk lirasının devalüe edilmesi 12 Eylül 1980 askeri darbesini beraberinde getirmiş, sonuçta partiler kapatılmış ve ara rejim başlamıştır. 1983 yılında tek parti iktidarı 24 Ocak 1980 yılında uygulamaya konmuş olan ekonomik tedbirleri uygulamaya geçirerek ülkemizde bir dönüşümün yaşanmasını sağlamıştır.

     1990 yılındaki körfez krizi sonucu ülkemiz 1991 yılındaki koalisyonlarla yönetilmeye mahkum olmuş ve 1994 yılında üç bankanın iflas etmesi ile ağır bir finans krizini yaşamıştır. 1994 yılında yaşanmış olan bu kriz 1995 yılı seçimlerinde 4 yıllık DYP-SHP koalisyonunu ülke yönetiminden çıkarmıştır. 1995 yılından 2002 yılına kadar olan dönemde ülkemiz parçalı koalisyonlarla, bazen 2 bazen 3 parti yönetiminde 1997, 1999 ve 2001 krizlerini yaşamıştır. 1997 krizi Uzakdoğu ülkelerinden Rusya’ya sıçramış ve bizim Laleli piyasasını yerle bir etmiştir. 2001 yılına uzanmış olan finans krizi ise ülkemize çok ağır faturalar çıkarmıştır. 2008 yılında ABD’de başlayan küresel finans krizi tek parti iktidarı ve güçlü bankacılık sistemi ile ülkemizde çok hissedilmemiştir.

     Krizlerin çıkışlarının temeli ülke içindeki kaynaklar veya ülke dışındaki kaynaklardan oluşmaktadır. Krizleri izleyen dönemlerde ülkemizde büyük çoğunlukla darbe olmaktadır. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 28 Şubat post modern darbelerinin kökeninde dış ticaret açıkları, devalüe edilen Türk lirası, ekonomik krizler bulunmaktadır. 1990 yılı körfez savaşı sonrası ekonomik kriz, 1997 Güney Asya-Rusya üzerinden gelen Laleli krizleri ise ülkemize koalisyonları getirmiştir. 2001 yılındaki finans krizi ise yamalı bohça olan üç parti hükümetini 2002 yılında sandığa gömmüş ve ülke tek elden yönetilmeye başlanmıştır.

     Askeri darbelerin kökeninde dış ticaret açığı, devalüe edilen Türk lirası olguları bulunmaktadır. Küresel krizlerden sonra ise ülke koalisyonların yönetimine esir edilmektedir. Türk halkı hem siyaseten hem de ekonomik olarak son 60 yıldan bu yana bu tür engellemeleri aşarak bu günlere gelmiştir.

     2018 yılında çıkarılmakta olan ekonomik kriz ise kökü dışarıdan yönetilen bir mühendislik olayıdır. MİT Başkanının tutuklanmasına dönük girişim ile başlayan süreç 17-25 Aralık 2013 emniyet yargı teşebbüsü ile 2013 yılı gezi parkı olaylarını beraberinde getirmiştir. 2002 yılından bu yana güçlü tek parti iktidarının yönetimden uzaklaştırılma olayı son olarak 15 Temmuz 2016 hain darbe teşebbüsüne kadar devam ettirilmiştir. Halkın oyları ile yönetime gelmiş olan hükümet ABD-PKK-FETÖ işbirliği ile IRAK-SURİYE sınırındaki saldırılar sonucunda da düşürülememiştir. ABD ve dış güçlerin elinde hükümeti yıkmak için son koz Döviz kurlarına saldırmak olmuştur. Ülkemiz şu anda müttefik denen ABD’nin finans çevreleri ile düşünce kuruluşlarının planladığı oyunları bozma mücadelesi yapmaktadır.

     Türkiye’nin geçirmekte olduğu 2018 krizi 2001 yılındaki krizle eş değer bir durumda değildir. 2002 yılındaki dış borç toplamı 130 milyar dolar seviyesinde olup bu borcun % 75’i devletin, % 25’i özel sektöre aitti. 2018 yılındaki dış borç toplamı 380 milyar dolardır. Bu borcun 130 milyar doları devletin, 250 milyar doları özel sektöründür. Toplam borç içerisinde özel sektör % 70’lik, kamu % 30’luk bir orana sahiptir.

     Özel sektörün borcunun bir kısmı yabancı sermayeli şirketlerin ülkemize getirdiği varlıklardan ibaret olup bu şirketlerin ülkemizden para çıkarma gibi bir niyetleri bulunmamaktadır. Özel sektörün borcuna devletimizin bir kefaleti bulunmamaktadır. 2001 yılındaki dövizin 3 katına çıkmasının temelinde hazine garantisi ile alınan özel sektör ve kamu borcunun alacaklılarının ülkemizden bir an önce çıkma ve dövizlerini yurt dışına çıkarma eylemlerinde yatmaktadır.

     ABD ve Yahudi lobisinin faaliyetleri sonucunda ülkemizde çıkarılmak istenen ekonomik krizin elbette bir faturası olacaktır, bu kriz anayasa fırlatması ile oluşan 2001 krizi ile paralellik arz etmemektedir. Güçlü tek parti iktidarı, sağlam bir meclis, sabırlı halk, kendisine yapılan bu saldırıları inşallah önleyecek güçtedir. Ekonomik kriz sevicileri ve yurtdışı işbirlikçileri son 16 yıldan bu yana seçimlerde yemiş oldukları şamarları bu sınav sonucunda da kaybedeceklerdir. Milletimiz ve devletimizin Allah yardımcısı olsun.     


Dr. Hasan Lök

Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi

Öğretim Üyesi    


Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • tugba demiroglu
    tugba demiroglu
    12.01.2013 18:59

    çok güzel bir konuya değinmişsin.şimdiden bu farkındalık çok hoş.başarılarının devamını diliyorum :))

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız