Bolu Milletvekili Ahmet Çakmak

  • 2.02.2017 00:00

Gerede’nin Güneydemirciler Köyü, Kabaklar mahallesinden Hasan Çakmak ve Sıdıka Hanım’ın oğludur.

1931 yılında doğdu ve babasının öğretmenlik yaptığı Samat Köyünde İlkokula başlayıp, Gerede Misak-ı Milli İlkokulundan mezun oldu. Gerede Ortaokulu’nu bitirdi ve 1949 yılında İstanbul Haydarpaşa Lisesini ve sonra da İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Gerede’ye döndü ve 1957 yılında avukatlık yapmaya başladı. 27 Mayıs 1960 darbe sonrası Yeni Türkiye Partisi Gerede Teşkilatı’nı kurdu.

1961 seçimlerinde Bolu Milletvekili seçildi. 1961-1980 yılları içindeki 5 seçim döneminde TBMM’de Bolu ilimizi temsil etti. 1963 yılında Adalet Partisine katıldı.

Adalet Partisi Meclis Yönetim Kurulu Üyeliği, gurup sözcülüğü, T.B.M.M. Meclis Başkan Vekilliği, Nato Parlamenterleri Türk Gurubu üyeliği, Gümrük ve Tekel Bakanlığı görevlerinde bulundu. Yokluk ve kıtlık dönemlerinde hiçbir köyde elektrik yoktu. Yol ve sular ise yetersizdi.

Ahmet Çakmak ve arkadaşları sayesinde köyler elektriğe, yol, suya kavuştu ve başarılı sonuçlar alındı.

Bu konuda Bolu, Türkiye’de bu işi en önce bitiren on ilden biri oldu.

Bazı Hatıraları:

Haydarpaşa son sınıfta okurken, çelimsiz bir sınıf arkadaşı “Benimle bir güreşe varmışın?” der. Ahmet Bey, o arkadaşını biraz çelimsiz gördüğü için hafife alır.

Kendisi, köyde iken yaptığı karakucak güreşlerinde hep kazandığı için kendine güvenir. O çelimsiz arkadaşına “Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Sen kendine göre birini bul.” der. Arkadaşı Jimnastik minderini gösterir ve güreşe başlarlar. Ahmet Bey’in çelimsiz görüp, bir şeye benzetmediği arkadaşı, tutar tutmaz Ahmet’i yere yatırır.

O çelimsiz görüp hafife aldığı arkadaşı iki yıldır Üsküdar Güreş Kulübü’nde çalışıyormuş. Kendinden çelimsiz birinin, bir çırpıda kendisini yıkmasını hazmedemeyen Ahmet, Fatih Güreş Kulübüne kaydolur ve orada güreş eğitimi aldıktan sonra 69 kiloda İstanbul gençler ikinciliğini ve İstanbul Üniversiteler birinciliğini kazanır. Milletvekili olduğu dönemde seçmenlere teşekkür ve köylerin ihtiyaçlarını tespit etmek maksadıyla bazı ilçe ve köyleri ziyaretten sonra, mahrumiyet içerisinde olan Kıbrıscık’a giderler. Yol yok, zemin bozuk, virajlı dağları aşarak zor zahmet Kıbrıscık İlçesine varırlar.

İdarecileri ve partilileri dinleyip gerekli notları aldıktan sonra partinin ilçe başkanı Kesre Köyünü ziyaret etmelerin söyler. İki Jeep’e dolarak, yol denilmeyecek kadar bozuk yollardan bin bir zahmetle aşarak Kesre köyüne varırlar. Taş ve kerpiçten yapılmış 30 hane civarında olan bu köyün muhtarını bulurlar.

Muhtar eve buyur eder. Muhtar, çay mı, kahve mi, oralet mi diye sorar.

Cam sürahideki suda da kurtçukların olduğunu görürler. Kahve kim bilir ne zamandan kalma, ne tadı kalmıştır ne kokusu. Çay içseler, su içindeki kurtlar o çayın tadını, rengini bozar. Oralet içelim derler. Oralet olursa, portakal parçaları içinde kurtçukların ve tadının fazla belli olmayacağını düşünürler.

İçmeseler de ayıp olacak. Neticede Oralet yapılır ve zor zahmet içmeye başlarlar. Tabii ki hepsini içmek de mümkün olmaz, hepsini bitiremezler… Köyün su ihtiyacı, Romalılardan kalma kuyularda biriken kar ve yağmur sularından temin ediliyormuş. Tabii ki bu birikinti sularında da kurtçuklar oluşuyormuş ve halk da mecburen o sulardan içmek zorunda kalıyorlarmış.

Bu durumu öğrendikten sonra hemen buranın su ihtiyacını halletmek için söz verirler ve kısa bir zamanda köyü temiz bir kaynak suyuna kavuştururlar. Köyün ismi de değişerek Dokumacılar olur. 1980 yılı Mayıs ayında ilk defa eşinin de katıldığı yeşil çay açılış törenine katılmak için Ankara’dan, Rize’ye giderler. Ertesi gün saat 9.30’da bir konuşma yaparak, yaş çay alım kampanyasını açar.

Program gezilerinde devam ederek Melyat Çay Fabrikasının, temelini atar ve akşam da Tek Gıda İş Sendikasının onuruna verdiği Akşam yemeğine katıldıktan sonra anarşik olayların yoğun olması dolayısıyla en emin yer olarak bilinen Çaykur Misafirhanesine misafir olur.

Eşi ile beraber, gündüz yaptıkları işlerin muhasebesini yaparak istirahat etmek için yatarlar. Gecenin tam yarısında bir şangırtı ile üzerlerine bir şeylerin düşerek çarpmasıyla uyanırlar. Eşi de, Ahmet beyin üzerine kapanarak “Aman Ahmet sakın kıpırdama, kalkma!” diye, telaş içinde titreyerek Ahmet Bey’e seslenir. Ahmet Bey, etrafa bakınır karanlıkta bir şey gözükmez.

Eşinin mani olmasına rağmen kalkar ve yavaşça elektrik düğmesine basarak ışığı yakar. Bir de ne görsünler; yatak pencereye bitişik olduğu için, perde Ahmet Bey’in altına sıkışmış ve ağıp dönerken de perde gerilmiş ve kornişler sökülerek üzerlerine düşmüş…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız