AVRUPA TÜRKİYE HATTI (2.BÖLÜM)

  • 26.04.2015 00:00

....

TÜRK KİMLİĞİ

Avrupa Birliği Temsilciliğine gittik, temsilcimizden Brüksel’de bulunan Türklerin durumlarını dinledik,

Haklar ve Kazanımlar ile sevindik,

Ancak acı vatanda kimlik savaşı veren çocuklarımızın durumlarını öğrenince üzüldük.

Sonrada burada Türk ve İslam kimliğini kaybetmemek ve kaybettirmemek için mücadele veren insanları görünce içimizden ‘Ana vatanda Türk’lerin kimliği tartışılır iken siz burada kimin mücadelesini veriyorsunuz? Dedik ve güldük.


ÜLKÜCÜSÜ VAR…

Dedik ya kimlik kaybı var…

Ama bu kaybın önüne geçmek için faaliyet gösteren Türk ve İslam’ı savunan Ülkücü dernekler var, Atatürkçü Düşünce dernekleri var, Alevi Kültür dernekleri var.

Süleymancısı var, Nurcusu var, Fethullah Gülen Cemaati var, Milli Görüşçüler var.

Var da var ama parça parçalar…

Aslında cemaatlerin çok sayıda olması, gençlerimizin kimlik kaybı konusunda avantaj,

olması gerekirken dezavantaj oluşturmuş durumda çünkü bir araya gelemiyorlar.

Yüce dinimiz İslam İmran Süresinde, ’Hepiniz Allah’ın ipine sarılın, ayrılığa düşmeyin.’ buyurmasına rağmen o birlikteliği yakalayamıyorlar.

Ama öyle de olsa çocuklarımızın iki cami ortasında beynamaz kalmalarının bir nebze önüne geçiyorlar.

Ben Diyanetin camisini de ziyaret ettim, Milli görüşçülerin camisini de…

Hükümet ayırım yapmamış, bu camilere imamlar göndermiş ama bölünmenin önüne geçememiş.

Bana kalırsa kimlik bunalımı yaşayan gençlerimizi kazanmanın tek yolu spor kulüplerine destek vermek.

Çünkü fikri ne olursa olsun kucaklaştıracak, yakınlaştıracak tek çatı burası.



İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN

Öncelikle belirteyim, Büyük önder Atatürk’ün  "Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım ve şerefim vardır."Sözü doğrultusunda Türklüğüm ve Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammedin İslam dinine mensup olmaktan dolayı gurur duyuyorum.

Yani ne milli konularda ne de dini konularda, özüm ile sözüm arasında çelişkimde yok sıkıntımda yok.

Ama şunu gördüm ki, Hristiyan olmalarına rağmen, bizim ’Temizlik imandandır.’ Hadisimizi sosyal anlamda çok iyi uyguluyorlar,

‘İlim Müslümanın yitik malı nerde görürse almalı.’

Ya da’İlim Çin’de bile olsa arayıp bulunuz.’diyen Peygamber efendimizin hadisini onlar yaşıyorlar.

Ve de Şeyh Edebali Hazretlerinin söylemiş olduğu, ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ sözünü yine onlar uyguluyorlar,

En büyük değeri insana veriyorlar. En iyi şekilde yaşatabilmek için çaba sarf ediyorlar.


ORMANLARIMDAN BİR DAL KESENİN…

Dedik ya; Dinim İslam ile Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed ile gurur duyuyorum, Atam Osmanlı ile de bir başka onurlanıyorum.

Dinimizde sıla-i rahim önemli farzlardan,

Yani en yakınından en uzağa bütün canlılara şefkat ve merhamet duymak…

Bir ağaç dikmek veya korumak kollamak

Ona yapılan sıla ise onu toprakla buluşturmak, insanların hizmetine temiz hava vermesi ile gölgesi ile meyvesi ile sunmak...

Kısacası sıla-i Rahim Allah’ın emri.

Gezdiğimiz yerlerde bunları gördük, yeşili kollamışlar, her yerleri cennet gibi yemyeşil yapmışlar.

Peygamber Efendimizin’ Kıyamet koparken bile fidan dikiniz.’ Hadisi Şerifi ile

Atam Fatih Sultan Mehmed’in’Ormanlarımdan bir dal kesenin kolunu keserim.’ Sözünü uygulamışlar.

Üzgünüm ama biz de ise Allah’ın bizlere bahşetmiş olduğu ormanlar bina yapmak uğruna talan ediliyor, doğa bilinçsizce tahrip ediliyor.

Yüce dinimiz İslam’a ve Atam Osmanlı’ya tezat oluşturuluyor.

Bana kalırsa bunlar Hristiyan ama gizli Osmanlıcılık ve Müslümanlık yapıyor.


NAR ŞERBETİ İÇTİK

Hannover’de basın sendikasına gittik son gün,

Onlar ‘Türkiye de insan hakları ve basın özgürlüğü buradan iyi görünmüyor.’ dediler.

Gavur memleketinde ülkemizi sahiplendik, ezdirmemeye gayret ettik.

Biz de;

‘Sizler Türkiye’ye karşı şartlanmışsınız, bize eğri bakıyorsunuz.’Dedik.

 Ve ekledik;

‘Sizlerde de zaman zaman şiddet uygulanıyor, insan hakları ve basın özgürlüğü rafa kaldırılıyor.’ demeyi ihmal etmedik.’

Ama yalnız başımıza kalınca da ’Ağzımızdan kan damlasa da nar şerbeti içtik.’ Sözünün açılımı herhalde bu olsa gerek dedik.


COP COP COP…

Her yerde o vardı,

Gezmede, sohbette,

Çekilen her film karesinin içinde, her konuşulan yerde…

Her gittiğimiz yerde ilgi odağı idi.

Yabancı dili yoktu ama gönül ve beden dili ile şakır şakır konuştu, yetmedi bize tercüme de etti.

Japonya’da son model bir bilgisayar icat edilmiş, sorulan her soruya anında cevap veriyormuş.

İngiliz girmiş, Fransız girmiş, Alman girmiş, her sordukları zor soruya bilgisayar anında cevap vermiş.

Sıra bizim Türk’e gelmiş, eğilmiş bir soru sormuş. Ve dumanlar çıkmaya başlamış.

Sormuşlar;

Ne sordun?

Ne var ne yok dedim o kadar.

Bizim Sayın Mustafa Cop’ta aynen öyleydi.

Gittiğimiz toplantılarda hiç kimsenin görmediğini gördü, kimsenin aklına gelmeyenleri sordu.

Soruları ile copladı da copladı.

Brüksel,Amsterdam, Hannover, Türk’ün Bolulu Cop’u karşısında dondu kaldı.

Bana kalırsa, toplantıların vazgeçilmezi olan Sayın Mustafa Cop’un yurt dışında geçirdiği zamanlarda Bolu’da toplantı düzenleyenler rahat bir nefes aldı.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız