ÇANKAYANIN HAVASINDAN MI, SUYUNDAN MI?

  • 21.08.2014 00:00

   

    Bizim devlet idaremizde Çankaya köşküne çıkanlar nedense içinden geldikleri siyasi yapıyı ve milleti unutarak devletle özdeş hale geliyorlar. Bunun şimdiye kadarki tek istisnası rahmetli Turgut Özal olmuştu. Diğerlerinin aksine o hem kendisini o makama taşıyan partisini de milletini de unutmadı. Aksine partisi onu Çankaya köşkünde yalnız bırakacak adımları atarak rakibi durumundaki Süleyman Demirel ile ittifaka girdi.

    Ben şahsen 2007 yılında cumhurbaşkanlığına seçilen Abdullah Gül’ünde Özal’ın izinden giderek partisi, millet ve onu o makama teklif eden lideri yalnız bırakmayacağını zannetmiyordum. Bu duygu ve düşüncemi de çok uzun süre muhafaza ettim. Ancak gezi ayaklanmaları sırasında partinin lideri ve başbakan yurt dışında iken, taksim meydanında ve memleketin tamamında başbakana günler boyu ana-avrat küfreden insanlara çok sevecen bir tavır göstermesini, onlara; “mesajınızı aldım” diyerek adeta haklı olduklarını hissettirmesinden sonra bu kanaatim değişti. Gezi olayları sırasında yazdığım bir yazıda da bunu açıkça dile getirmeye çalıştım.

      Sayın cumhurbaşkanının bu tutumu bana 28 Şubat dönemindeki Süleyman Demirel’i hatırlattı. Hatırlanacağı gibi Demirel de o dönemde beraber çalıştığı başbakan Rahmetli Necmettin Erbakan hocamıza ağza alınmayacak küfür ve hakaretleri yapan bir generali haklı çıkarmak için olmadık yorumlara sapmıştı. Ona göre asker kişiler gergin oldukları için “boşalma hakkını kullanmışlardı.” Oda küfür eden küfürbazların mesajlarını almıştı. Tıpkı günümüz cumhurbaşkanının başbakanın ölmüş anasına günler boyu küfür eden küfürbaz soytarıları muhatap alarak mesajlarını anladığını ilan etmesi gibi.

      Arada çeşitli farklar bulunduğunu öne sürerek bu iki olayın birbirine benzemediği söylenecek olsa da, o kadar çok benzerlik var ki.. mesela her iki olayda da küfürbazlar seçimle işbaşına gelmiş iktidarı alaşağı etmek istiyordu. Her ikisinde de halkın seçilmiş hükümete karşı ayaklanması provaları yapılıyordu. Aralarındaki tek fark birinde ayaklanmayı kışkırtan askeri çevreler iken diğerinde bundan farklı olarak asker işin içinde yoktu. Aynı dış güçler, aynı sermaye kesimleri, aynı medya kesimleri yine sahne almıştı.

          Her ikisinde de, de cumhurbaşkanının tutumunu destekleyen hükümet mensupları vardı. O dönemde Bursa milletvekili olan savunma bakanı içinde bulunduğu hükümete rağmen nasıl Demirel den yana tavır koydu ise, ne tesadüftür ki yine Bursa milletvekili olan Başbakan yardımcısı da emrinde çalıştığı Başbakana hakaret edenleri anlayan Cumhurbaşkanının yanında saf tutmuştu

        Bunları ben unutmadığıma, bir Müslüman olarak bundan fazlası ile gocunduğuma göre herhalde, halkın oyu ile Cumhurbaşkanı seçilerek parti genel başkanlığına ve Başbakanlığa veda eden Recep Tayyip Erdoğan da fazlası ile rahatsız olmuş ve unutmamıştır.

       Yukarda söylemeye çalıştığım gibi rahmetli Özal hariç Cumhurbaşkanı olarak köşke çıkanların tamamının oraya çıktıktan sonra çok keskin bir şekilde değişmelerinin sebeplerini anlayabilmek pek mümkün değil. Acaba Çankaya’nın havası mı, suyu mu bu değişimi sağlıyor, pek aklım ermedi. Acaba yeni seçilen Cumhurbaşkanı da kendisinden önceki selefleri gibi değişecek mi? Şimdiden çok merak ediyorum. Benim tahminin onun değişmeyeceği yönünde…

      Selamlarımla….     

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız