- 27.07.2014 00:00
Kendileri ile zaman, zaman sohbet ettiğim yakın dostlarım bilirler. Bugün paralel oluşuma karşı başlatılan operasyonu ben çok uzun zamandan beri bekliyordum. Uzun zaman dediysem öyle 5 ay 10 ay önce değil, en az 5 yıldan beri bekliyordum. Bu beklentim herhangi bir duyuma veya devlet görevlilerinden aldığım bir bilgiye dayanmıyordu.
Tahminlerime sebep olan şey, her şeyden önce bu cemaati tanımaya çalışmıştım. Buna da on yıllarımı vermiştim. Cemaatin doğuşundan, gelişmesinden ve nihai hedeflerinden az çok bilgi sahibi olmuştum. Bunun için gerek cemaatin lideri olan hocanın ve sohbetler, gerekse cemaat adına yayınlanmış kitapları, makaleleri, yorumların tamamını okumaya çalıştım. Hocanın yaptığı ve yapmaya devam ettiği sohbetlerin kahir ekseriyetini izledim. Kendime göre analizler yapmaya çalıştım.
Yaptığım analizlerde bu yapının daha önce bu coğrafyada çıkıp yayılan, taban bulan hiçbir yapıya benzemediği idi. Hatta bu yapının İslam adına hizmet görme iddiasına rağmen, ülkemizdeki hiçbir İslami yapı ile alaka kurmamaya dikkat ettiğini, onlarla kıble birliği olmasına rağmen hedef birliğinin olmadığını gördüm. Kendisinden başka bütün yapılara kapısını kapatmıştı. Müslüman cemaat ve yapıların toplumdaİslami hayat inşa etmek hedefleri varken bu yapının böyle bir hedefini ön plana çıkardığına dair en ufak bir söze ve yazıya rastlamadım.
Hocanın zaman, zaman yolunu izlediğini iddia ettiği Saidi Nursi’nin talebelerine ve nurculara karşı bile mesafeli olduğunu gördüm. Nurcuların temel gayesi insan ve onun imanını kurtarmak iken bu cemaatin hem ülke de hem de dünyada önemli kurumları ele geçirerek etkinleşmek istediği anlaşılıyordu. Bu temel hedefi içinde hem ülkemizde hem de dünyada fırsatlar kolluyordu.
Ülke içinde ilk olumlu şartlara 1983 yılında iktidara gelen rahmetli Turgut Özal zamanında kavuştu. İlk yapılaşmasını ve okullaşmasını bu tarihlerde yaptı. Yine doksanların başında komünizmin çökmesi sonrası eski Sovyet devletlerinde bu yapılaşmaya hız verdi. Artık ilerleme safhası başlamıştı. Okullarda ve dershanelerde yetişen elemanlarınıülkedeki emniyet, adliye gibi kurumlara yerleştirmeye başladı. Artık her şey yavaş, yavaş yoluna giriyordu.
Özellikle emniyet içinde alabildiğince kadrolaşmaya başlaması emniyet kurumunda adeta tekel oluşturuyordu. Hem okul imtihanlarında hem de polis memurluğuna girişimtihanlarında cemaat mensupları için hiçbir engel yoktu. Bu imtihanlara giren cemaat mensuplarından hiç birisi imtihanı kaybetmeden yerleşiyordu.
Ama ordu içinde yeteri kadar kadrolaşamamıştı. Çünkü silahlı kuvvetler işin vahametini sezip gerekli tedbirleri almışlardı. Ama cemaat bunun da çaresini bulmuştu. İlkokulda okuyan zeki çocukları seçerek onları herhangi bir dershaneye kayıt ettirmiyorlardı. Bu çocukları kendileri özel olarak gizlice eğitip imtihanlara sokarak askeri okullara göndermenin yollarını bulmuşlardı. Bu çocukların İslami hayat ile münasebetlerinin görünür olmaması içinde özel telkinler yapılıyordu. Bu şekilde sayıları yüzlerle ifade edilen subay yerleştirmişlerdi. Yakın zamanda bu subaylar komuta kademelerine gelince askeriyede de emniyetteki gibi birhâkimiyet planlanıyordu.
Bütün bu olaylar benim dikkatimden kaçmazken bin yıllık devletin gözünden kaçar mıydı? Tabi kaçmadı. Daha 28 Şubat gelmeden bu işin farkına varıldı. Ve bilinen olaylar yaşandı.Dönemin başbakanı Müslüman oldukları için bunları her ortamda savunurken, cemaat ve onun önderi kendisine hedef olarak başbakanı seçti. Böylece düzene yaranmayı tercih etti. 28 Şubat darbesi neticesi kurulan ak parti ile iyi geçinmenin yolunu bularak devletteki konumunu sağlamlaştırdılar. Ama yine de yolunda gitmeyen bir şey vardı.
İktidar da kalıcı olmaya başlayan ak parti kendisinden önce yapılan ve kendisinin de yaptığı hataları sezince cemaate mesafe koymaya başladı. Bu da yaklaşık 7 yıl öncesine dayanıyor. Cemaat iktidarla arayı bozmamak için çok büyük çabalar sarf etmeye başladı. İktidarı desteklerken kraldan çok kralcı olmaya başladı. Ama yinede alttan alta yürüyen mücadeleyi önleyemedi. Bu durumun daha fazla süremeyeceği, bundan yaklaşık beş sene önce anlaşılmıştı.
O dönemler de artık hükümetle cemaat mücadelesi kıran kırana olmaya başlamıştı. Cemaat adliye ve emniyeti kullanarak bazı bürokratları cezaevlerine yollamaya başlamıştı. Bunların tamamına yakını milli görüşgeleneğinden gelen bürokratlardı. Ergenekon ve benzeri operasyonlarda harcanan bürokratları da unutmamak gerekir.
Cemaat böylece kendi bürokratlarının dışındaki tüm devlet bürokrasisini karşısına alınca topyekûn devletle mücadeleye başladı. Bu mücadeleyi kaybedeceği çok açıktı. İşte bugün bu mücadele de yeni etap başladı. Ama hala bazılarının aklı başına gelmedi. Hala başbakanı indirip iktidara gelecekleri yönünde propaganda yaparak devlet içindeki adamlarına moral vermeye çalışıyorlar. Allah aklı fikir versin. Devletle mücadele ederek devleti alt eden hiçbir sivil yapı yoktur. Geriye kala, kala askeri darbe yapmaları kalıyor. Bakalım başarabilecekler mi?
Selamlarımla….
Yorum Yap