YAVUZ SULTAN SELİM’İN ZARAFETİ

  • 4.06.2014 00:00

 

Ecdattan toruna akan bir ırmaktır Yavuz Sultan Selim Han. Osmanlı’yı anlamak demek o güne özlem duymak demektir.

Özlem duyarsanız doğrusunu araştırır, okur, tasvir eder, anlar ve aktarırsınız.

Bugünlerde çok tarih dizileri ve filmleri yapılmıştır.

Hepside emektir, lakin öyle bir yanlış vardır ki tarihi paraya reyting canavarına satarlar.

Biz böyle ecdat değiliz ve olmamalıyız.

Yavuz Sultan Selim’le başlamak istedim, çünkü dünya da bir benzeri yok divan edebiyatında, lügatini anlamak gönülden şerbet içmekmiş, okuyunca anladım.

Şairleri de çok severmiş.

Şair Hikmet sevdiği bir dostudur.

Bir gün kızmış götürün bunu zindana demiş ve götürmüşlerdir.

Şairde nasıl olsa üç beş gün sonra beni çağırttıracak, ben buradan gideyim de onu cezalandırayım demiştir.

 Van’a gitmiş ve kadının yanında kâtiplik yapmaya başlamış.

Yavuz Sultan Selim’in celali geçince Hikmet’i çağırın gelsin demiştir.

Tabi çok sevdiği dostunun orada olmadığını öğrenince ben onu bulurum demiş.

Bir şiir yazmış. “ Bütün dünya benim olsa gamım bitmez, nedendir bu?” dört bir yana tellallar salmış Hünkârın bu mısrasına tamamlayana şu kadar altın verilecektir diye duyurulmuş. Van kadısından bir cevap gelir. “Çün ezelden türabı gamla yoğrulmuş bedendir bu.” Kadıya altını gönderin şairi bize göndersinler demiştir.

Anlıyor ki şair Hikmet’in söylemidir. İşte kamalat teferruatta saklıdır.

Osmanlı medeniyeti şiir medeniyetidir. Memluk seferine çıkar Yavuz Sultan Selim Mısır’ı, Medine’yi, Mekke’yi fetheder ve buraların anahtarları ile beraber İstanbul’a döner.

Yardımcıları Sultanım herkes sizi bekler coşkuyla karşılamak için demişlerdir.

Sultan şöyle bakar biz bu işleri ALLAH için yaptık bırakın uyusunlar vakit daha geç olsunda öyle girelim şehre der. Tevazuunda zirvesinde bir zattır. Yavuz Sultan Selim’in bu güzelliğininereden tasvir ettik derseniz yine kendi şiirinden örnekle açıklamak istiyorum.

“Padişahı âlemolmak kuru bir kavga imiş, bir veliye bende olmak cümleden ala imiş.” Bizim dedelerimiz sultanlığı cihana hükmederek bulmamışlardır. Allah dostuna kölelik ederek sultan olmuşlardır. Bu kavramı anlasak çok şeyi anlamış olacağımızdan eminim.

Yavuz Sultan Selim’in zarafeti anlatsak, yazsak bitiremeyiz.

Yine bir gün padişah olan Yavuz’a İran hükümdarı Şah İsmail kıymetli mücevherlerle dolu bir hediye sandığı gönderiyor. 

Sandık açılır ve içinden çeşit çeşit değerli taşlar kıymetli kumaşlar çıkar.

Fakat sandık açılır açılmaz da kötü bir koku yayılır önce kimse anlam veremez nadide mücevherlerle dolu sandıktaki bu kokuya, sonra mesele anlaşılır. Sandığın dibine insan dışkısı doldurulmuştur.

 Cihan padişahı emir verir “ Herkes düşünsün bu edepsizliğe Osmanlı’nın şahına yakışacak bir mukabelede bulunmalıyız.” der ve bir müddet sonra çözümü kendisi bulur.

Hemen aynı şekilde değerli mücevherler ve kumaşlarla dolu süslü bir sandık hazırlatır.

Sandığın içine o zamanın en güzel gül kokulu lokumlarından hazırlatılmış bir kutu yerleştirir.

Kutunun altına da bir satırlık yazıdan ibaret not yerleştirilir.

Hediye sandığı itinayla takdim edildikten sonra Osmanlı elçisi Şah’ın tedirgin olmaması için önce kendisi tatmak kaydıyla büyük bir saygı ve nezaketle Şah İsmail’e lokumdan ikram eder.

Şah İsmail olanlara anlam veremez Osmanlı elçisi Şah’ın şaşkınlığını gidermek için lokum kutusunun altına iliştirilmişmütevazı notu Şah’a uzatır.

Pusulayı okuyan Şah’ın yüzünde bu sefer utanç ifadesi yer alır.

Notta şu yazar;

 

“İSMAİL HERKES YEDİĞİNDEN İKRAM EDER”

Bu yüzden Osmanlı’yı anlamak idrak etmek bizim vazifemiz ve gelecek nesle aktarmak ise görevimizdir.

SAYGILARIMLA…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız