RAHMETLİNİN KEMİKLERİ

  • 28.04.2014 00:00

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın son açıklamaları birilerini oldukça üzerken buna paralel! olarak bazılarını da pek sevindirdi.

Haşim Kılıç’ın ne zamandan beri bu mahkemede görev yaptığına baktım, 1990 yılında atanmış üye olarak. Atanmadı, seçildi diyenler olabilir. Sayıştay kontenjanından üç isim belirlenmiş, bu üç isim arasından da bir kişi Cumhurbaşkanınca üye seçilmiştir/atanmıştır. Seçen/Atayan rahmetli Turgut Özal, seçilense/atanansa malum Haşim Kılıç. O dönemleri unuttuk gittik ama, bu atama o dönemlerde epey konuşulmuş. Haşim Kılıç’a yapılan en sıkı eleştiri ise Hukuk kökenli bir eğitim almaması, Ticaret Akademisi mezunu olması.

Zaman Gazetesi yazarlarından Abdülhamit Bilici de 26.04.2014 tarihli gazete köşesinde değerlendirmiş Kılıç’ın açıklamalarını ve “AK Parti'nin kapatılması gibi en zor zamanda kendilerine destek olan Haşim Kılıç'ın dünkü acı sözleri, sanırım bu çizgiden sapmaya karşı bir dost ikazı ve bedeni toprakta çürümeyen Özal'ın “kendinize gelin” çağrısıydı.” Demişti.

Acaba herkes yukarıda yaptığımız alıntıya paralel mi değerlendiriyordu bu açıklamayı. Bu açıklamanın hukuk diliyle yapılmadığı, siyaset diliyle yapıldığı eleştirileri yanında Haşim Kılıç’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına göz kırptığı şeklinde yorumlayanlar da vardı. Malum, şimdilerde adı sanı unutulmuş, Ahmet Necdet Sezer de böyle bir açıklamanın ardından çıkmıştı Köşk’e.

Köşk’ün yolu eskiden Akay tarafından geçiyordu. Akay Kavşağını geç, TBMM’de yeterli oyu al, hoop Köşk’tesin. Ama Köşk’ün yolu şimdilerde çok dolambaçlı. Taa Ardahan’dan Kars’tan ve dahi köylerinden geçeceksin, Karadeniz’in sarp dağlarını aşacaksın, İstanbul’un sudan denizini geçip insan denizinin içine dalacaksın, Trakya’ya selamı çakacaksın, Ege’nin Efeleriyle oturup bi kahve içeceksin, Akdeniz’in Toroslarında Yörüklerin hal ve hatırını soracaksın, Adana’nın Çukurovasından Hatay’ın Amik Ovasından geçip Antep, Urfa, Hakkari hattının sıcak ve tozlu yollarını tepip, Erzurum’da buz gibi bir soğuk su içeceksin, o serinlikle Erzincan, Sivas diye sayarken bakmışın Konya’ya varmışsın. Mevlana’ya bi (paralı) fatiha okuduktan sonra hızlı trene bindin mi doğruca Ankara’ya gelcen. Tabi gezdiğin bu yerlerde sana gösterilecek ilgi önemli. Sen gezerken kimse oralı olmadıysa bütün gayretler boşa. Köylüyü terli diye beğenmediysen, çobanın reyini kendi reyinle bir görmediysen, Kürdün, Arabın konuştuğu dili anlamadıysan bütün gayretlerin boşa.

Gezdiğin yerlerde verdiğin selamlar  birer birer toplanıp gümbür gümbür Ankara’dan duyulmalı. İşte o zaman çıkabilirsin Köşk’e.

Onun için Haşim Kılıç’ın bu zorlu yolu yürümeyi göze alabileceğini düşünenlerden değilim. Yani Haşim Kılıç’tan Cumhurbaşkanı adayı falan olmaz.

Biraz da Haşim Kılıç’ın açıklamalarından alıntı yapalım, neler demiş?

Hukuk devletinin odağında, iktidar gücünün keyfi davranışlarının sınırlandırılması vardır. 

İddia edilen kayıt dışı yapılanma, korku, endişe, belirsizliklerin doğmasına, mesleki ilişkinin çok olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır. Yargının karşı karşıya kaldığı bu iddianın adı vicdan yolsuzluğudur. 

Yargı milletin iradesine tuzak kurulacak yer değildir ve olmamalıdır. Son dönemde yargı, paralel devlet ve çete diye nitelendirilen çok vahim ağır bir suçlamayla karşı karşıyadır.

Kamu gücüne sahip olanların, topluma sunduğu hak ve özgürlükleri lütuf olarak değerlendirilmesi düşünülemez.

AYM, 2010 yılında yapılan anayasa değişikliği öncesinde yargı ve yürütme organı arasında yaşanan gerilimlerin ülkemize verdiği zararların bilincindedir. Bu sebeple yeni gerilimler yaşatılacak meydan okuma çağrılarını cevapsız bırakmakta kararlıyız.

Bizler gömlek değiştiren bir karakterin sahibi olamayız. 

Açıklamaları baştan sona okuduğumuzda kendi içinde çelişkilerle dolu bir metin olduğu görülüyor. Hele ki Yargıtay’ından Danıştay’ına, Anayasa Mahkemesi’ne kadar üst yargının geleneğinde traji komik kararları şimdi saymaya kalksak cilt cilt kitap yazmamız lazım. En son verdikleri “kuş kararı” bile yıllarca hukuk mekteplerinde ders diye okutulur. Sütten çıkma ak kaşık gibi bir gelenekten geliyormuşçasına gazel okumak kolay tabi. 24 yıldır orada bulunma lüksünü açıklamak lazım öncelikle hukuk diliyle.

En takıldığım ifade ise “ gömlek değiştirmek”. Siyasetçinin gömleği de olur, yeleği de, şapkası da. Ama yargının en üst makamında yer alan birinin gömleği de olmaz, yeleği de, şapkası da. O makamda olan sadece “cübbe” taşır sırtında. Olmayan bir gömlek değiştirilemeyeceğine göre muhterem gömleğinin varlığını peşinen kabul etmektedir. Ben de bu gömleğin rengini ve kalıbını merak edenlerdenim. Kime diktirdiyse?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız