BAİBÜde toplumsal algı semineri

 Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesinde, “Engellilere Yönelik Toplumsal Algı, Doğru Bildiğimiz Yanlışlar ve Ayrımcılık” semineri düzenlendi.

BAİBÜde toplumsal algı semineri
20.01.2020 - 13:29

Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi (BAİBÜ) Engelli Öğrenci Danışma ve Koordinasyon Birimi tarafından, “Engellilere Yönelik Toplumsal Algı, Doğru Bildiğimiz Yanlışlar ve Ayrımcılık” semineri düzenlendi.

Semineri, Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği Başkanı Süleyman Akbulut verdi.

Akbulut, günümüzde engellilerin sorunlarının ‘Evrensel İnsan Hakları’ temelli yaklaşımla değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

İzzet Baysal Kültür Merkezi Pembe Salonda gerçekleştirilen seminere; Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Aydın Him, Engelli Öğrenci Danışma ve Koordinasyon Birim Koordinatörü Doç. Dr. Elif Sazak, Bolu Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Güler Mert, akademisyenler ve Özel Eğitim Bölümü öğrencileri katıldı.

Kendine has üslubuyla verdiği seminerde ilgiyle dinlenen Süleyman Akbulut, engellilik meselesine ‘hak’ temelli bakmaya ve toplumu bu yönde örgütlemeye çalıştıklarını vurguladı.

Akbulut, “Sakatların eşit olamama sorunu vardır. Örneğin, Anayasa’ya göre herkesin eğitim alma hakkı vardır. Herkesin bu hakkından yararlanmak için gerekli ihtiyaçları farklıdır. Devlet bu ihtiyaçlara uygun tedbirleri alır. Örneğin kız çocuğunu okula göndermeyen aileye, gerekirse polis göndererek çocuğun okula gönderilmesini sağlar. Peki engelli için ne yapar? Okula rampa yapar, kabartma yazılı kitaplar basar. Sakatlar için, engelliler için ‘Evrensel İnsan Hakları’ temelli yaklaşım yapılması gerekmektedir. Bu yaklaşım, insanın sakatlık durumuyla ilgilenmez. Hak ve özgürlükleriyle ilgilidir. Peki sorunu kim tanımlayacak? Sorunu engelliler, aileleri ve sivil toplum örgütleri tanımlayacak. Meşhur bir söz var: ‘Biz olmadan, bizim için asla’ Engellilikle ilgili karar mı alacaksınız? Önce bize sorun, ihtiyacı biz tanımlayalım.” dedi.

Sakat ve engelli kelimelerinin apayrı iki kelime olduğunu ve bunları doğru kullanmadığımızı anlatan Akbulut, “Sakat, bir kişinin bir organının, bir uzvunun, bir duyusunun fonksiyonunu kısmen ya da tamamen kaybedilmesi hali. Ama engellilik, yeteneklerinizin kaybettirilmesi halidir. Çünkü sizin yetenekleriniz, dış dünyadan kaynaklı sebeplerden kaybettiriliyor. Ben, omurilik felçlisiyim. Bacaklarım fonksiyonlarını kaybetti. Benim bacaklarımın fonksiyonunu kaybetmesi demek, hareket etme yeteneğimi kaybettiğim anlamına gelmez. Ben de her insan gibi hareket edebilirim: Bastonla hareket edebilirim, koltuk değneğiyle hareket edebilirim, kucakta hareket edebilirim. Ama bana tekerlekli sandalye verilmezse ya da koltuk değneği, önüme engeller çıkartılırsa, işte o anda kişi, sakattan engelliye dönüşür. Benim burada sahneden aşağıya inmem için rampa ya da asansör olması lazım, burada ben engelliye dönüşüyorum. Benim buradan aşağıya inme durumumum sakatlığımla ilgisi yok, engelliliğimle ilgisi var. Yani sakatlık kalıcı bir hal, engellilik değişen bir haldir. Aslına bakarsanız, engellilik dediğiniz şey, sadece sakatlara mahsus da değildir. Suç oranı yüksek bir mahallede, gece 12’den sonra bir kadın rahatça dolaşamıyorsa, o kadın engellidir. Engelli, insanın engellenme haliyle ilgilidir ve herkes engelli olabilir.” diye konuştu.

“Topluma Göre Normal Olanın Dışındaki Herkes Engellidir”

Sakatlık durumlarının toplumda ‘normal’ kabul edilene benzemediği için yadırgandığını ve bunun çok tehlikeli bir durum olduğunu örneklerle anlatan Akbulut’un konuşmasından satır başları özetle şöyle oldu:

“Biz, bazı yeteneklerin -tırnak içinde söylüyorum- sadece normal insanlarda olabileceğini düşünüyoruz. Soldaki fotoğrafta, konservatuvarı kazanmış bir genç görüyoruz, otizmli. Konservatuvara alınmıyor. Peki, konservatuvara girmek için ne sınavı yapılır? Yetenek sınavı. Bu genç, sınavı geçmiş mi? Evet. Niye almıyorsunuz? Çünkü şu algı var: Konservatuvarda ancak normaller okuyabilir, normaller ancak araba kullanabilir, uçak kullanabilir veyahut öğretmenlik yapabilir gibi klişeler olduğu için durum böyle.

Düşünün aslında ‘normal’ ne kadar tehlikeli bir kavram. Neye göre, kime göre normal? Normal, çok olandır, yani örneğin 15-50 yaş arası sağlıklı erkeklerdir. ‘Biz çoksak dünyayı da biz dizayn etmeliyiz’ der. O yüzden dünya 15-50 yaş arası erkeklere göre dizayn edilmiştir. Otobüs giriş-iniş basamakları yüksektir, kaldırımlar yüksektir. Sadece merdiven kullanılır, normaller! çıkacak ya…
Çünkü orada yaşlı yok, hamile yok, engelli yok. Ama normallerin dizayn ettiği dünya kusurludur. Çağdaş kentlerde 500 metrede, 1 km’de bir, banklar vardır biliyor musunuz? Hiç düşündünüz mü bunlar neden vardır? 15 ile 50 yaş dışında, uzun mesafe yürümekte güçlük çeken insanlar dinlenebilsin diye. Çünkü sokağa çıkmak bir haktır.

Normal ve anormal arasında hiyerarşik bir durum oluşur. Normal, kimlik veren olur. Ne demek bu? Sizler öğrencisiniz. Evde, anne ve babalarınızın evladı, evin bireyisiniz. İşte, çalışansınız. Ama benim için bunların önünde hep bir ‘engelli’ kelimesi var, normal olanlar veriyor bunu bana. Nereye gidersek önümüzde bir engelli etiketi var. Engelli öğrenci, engelli çalışan, engelli sanatçı. Ben bir roman yazdım. Doğan Kitaptan çıktı. ‘Engelli, Roman Yazdı’ diye haber yaptılar. Siz istediğiniz kadar ‘Ben başarılı bir edebiyatçıyım’ deyin. Toplumun aklına engelli deyince ne geliyordu? Acınacak, yetersiz insan değil mi? Engelli çalışan olduğunuz zaman, acınacak çalışan, yetersiz, bir şeyi başaramayan çalışan algısı geliyor; toplumun algısı bu yönde gelişiyor.

Soru cevap bölümünün ardından Süleyman Akbulut’a Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Aydın Him tarafından teşekkür plaketi ve hediye takdimi yapıldı.

Editör: E. Candan